Fikret Hakan ve Suphi Tekniker “Zehir Hafiye” filminde...
Zehir Hafiye _Yapım yılı : 1963 (Türkiye )
Oyuncular : Fikret Hakan , Suphi Tekniker , Leyla Sayar , Sevda Nur
Rejisör : Arşavir Alyanak
Senaryo : Fikret Arıt
Yapımcı : Hürrem Erman
Tür : Komedi /Macera
*
"Urfalıyam Ezelden" adlı dizi filmde(2014)
Bülent İnal ve Uğur Güneş
***
Samim MERİÇ
***
Kenan PARS_Ahmet MEKİN
***
Hüseyin PEYDA
GÖRSELLER_tıklayınız.!.
***
Charles Bronson
***
Hüseyin Zan’ın Anısına… ->.(kaynak: http://wwwakildefterim.blogspot.com.tr/2011/05/huseyin-zann-ansna.html 06 Mayıs 2011 Cuma
Süheyl Eğriboz, Hüseyin Zan, Turgut Özatay, Önder Somer, Hüseyin Peyda, Kuzey Vargın, Cevdet Özalaş…
Bu isimler bugün kaç kişinin hatırında acaba…
Aslında hepimiz yakından tanıyoruz onları.
Onlar Yeşilçam’ın “Kötü Adamları”…
Yeşilçam’a adını veren dönemin filmlerine damgasını vuran gizli kahramanlardır aslında onlar…
Bizde
kötü adam dendiğinde herkesin aklına ilk olarak Erol Taş gelir.
Doğrudur; Erol Taş kötü adam rollerinin “kültleşmiş” bir numarasıdır.
Herkes tarafından bilinir, tanınırdı. Hala da öyledir.
Peki
ya diğerleri? Cast’ta yardımcı oyuncu olarak lanse edilip ayan beyan
figüran muamelesi görenler? Film perdesinde adları oyuncu listesinin “en
sonunda” akanlar?
Onları
filmlerde görür görmez tanırız, yüz ifadeleriyle, saç sakal şekilleri
hatta rollerine has gülüşleriyle hepimizin aklına kazınmıştır onlar. Ama
isimlerini sorsalar kolay kolay söyleyemeyiz. “Kötü adamlardır” onlar
hepimiz için, o kadar…
60’ların ortalarından itibaren 80’lere dek sayısız film onlarla doludur.
Kâh,
Battal Gazi’nin Oğlu’na karşı “Kahpe Bizans’ın Yiğit Güzeli Elanora”yı
ve imparatoru koruyan “gâvur” askeri olur; kâh Sezercik’in üvey babası
olup filmin esas adamı, küçük kahramanın gerçek babası Ayhan Işık’tan
temiz bir dayak yerler...
Kâh
Aşka Tövbe adlı ağır melodramda elinin viskisi ve purosuyla,
sevenlerin, Şehbal ile Mübin’in arasına giren yakışıklı ama sevgi
yoksunu anti-kahramanı canlandırır, kâh Kemal Sunal’ın “aba altından”
feodal sistem eleştirisi yapan köy filmlerinde “zalim ve şedid” ağanın
sadık kolluk kuvvetini oluşturan marabalar olarak karşımıza çıkarlar…
Kumar
oynarlar, içki şişeleri ellerinden düşmez, kadına kıza bir hayli
düşkündürler, adam öldürmekten çekinmeyen patronlarının sadık
adamlarıdır onlar…
Rolleri icabı pek akıllı oldukları söylenemez; genellikle kendilerine söyleneni yaparlar: Kötülük.
Yeşilçam
kanunları gereği, her zaman iyiler kazandığı, kötüler kaybettiği ve her
hikâye bir biçimde mutlu sona bağlandığı içindir ki “gök kubbe altında
hoş bir sada bırakan” daima iyi adamlar ve esas oğlanlar olagelmiştir.
Bu yüzden Ayhan Işık, Ediz Hun, Kartal Tibet, Tarık Akan, Cüneyt Arkın geniş kitlelerce sevilir, saygı görür.
Erol
Taş, Coşkun Göğen-namı diğer Tecavüzcü Coşkun, Kenan Pars ya da Sırrı
Elitaş’ın ise pek sevildikleri söylenemez. (Zaman zaman canlandırdıkları
karakterin etkisinde fazlasıyla kalan Türk seyircisinden İstiklal’in
ortasında tekme tokat dayak yedikleri bile görülmüştür.)
Hâlbuki
filmi geriye sarıp, Yeşilçam’ın yerleşik kalıplarına bir kez olsun
tersinden bakmayı denesek göreceğiz ki, o ünlü filmleri ve
kahramanlarını yaratan, büyüten, kalplere ve zihinlere birer iyilik
timsali, ahlak sahibi, dürüstlük abidesi olarak nakşeden aslında hep bu
kötü adamlardır. Onların saldırıları, ahlaksızlıkları olmasa iyilerin
iyiliği, dürüstlerin dürüstlüğü bu kadar net yansıtılabilir miydi
beyazperdeye?
Sözün özü,
Yeşilçam “denkleminde” iyi adamların iyiliği kötü adamların kötülüğü üzerinden yaratılmış, her yeni filmde tekrar üretilmiştir!
Bir başka deyişle,
Esas oğlanları esas oğlan yapan, kahramanları gerçekten kahraman yapanlardır “bizim” anti-kahramanlar!
Ne
yazık ki, Türk sinemasının bu gerçek “emekçilerinin” film setlerinde
gördükleri figüran muamelesini hayat da onlardan esirgememiş…
Filmlerden
tanıdığımız bu adamların çoğu sefalet içinde yaşamlarını sürdürmüş;
ancak “günlük yaşayabilmiş”, ailelerine dahi zorluklarla
bakabilmişlerdir. Hastalıklarında doğru dürüst tedavi olamamışlar,
ihtiyaçlarını karşılayamamışlardır.
Hayatının
son günlerine kadar, 88 yaşındaki “ihtiyar delikanlı” Kenan Pars
Bakırköy’de işlek bir yol üzerinde piyango bileti satarak geçinmeye
çalışıyordu…
Dün
80 yaşında kaybettiğimiz ve aslında bu yazıya ilham kaynağı olan bir
başka kötü adam Hüseyin Zan, Yalova’nın bir kasabasında olta satarak ve
balık tutarak hala ve hala ailesine bakmanın gayreti içindeydi…
“Dayağı biz yedik parayı başkaları kazandı” diyen Süheyl Eğriboz ise bir röportajında başından geçen bir olayı anlatırken şunları söylemişti: “Charles
Bronson’la Üç Yeşil Köpek filminde oynuyorum. Tarabya otelinde iş
paydos oldu. “Süheyl, arabayı getir de bir dolaşalım.” dedi. ‘Arabam
yok’ demeye utandım. “Arabayı tamire çektim.” dedim... Adam demez mi;
“Senin bir tane mi araban var?” .
Charles Bronson nire, bizim Süheyl Eğriboz nire? Ne bilsin “elin” Amerikalısı…
Bu ve diğer örnekler, sinemayla ilgili bu memleketteki en üst organdan başlamak üzere herkesin boynuna bir vebaldir!
Türk
Sinemasını ve Yeşilçam olgusunu yaratanlar sadece Şener Şen’ler, Kemal
Sunal’lar, Filiz Akın’lar, Hülya Koçyiğit’ler değildir…
Arap
Celal, Danyal Topatan, Hüseyin Baradan, Behçet Nacar, Yıldırım Gencer,
Hayati Hamzaoğlu ve Bilal İnci gibi, o dönemlerin rejisörlerinin
deyimiyle “yardımcı oyuncular” olmadan Yeşilçam gerçeği anlaşılamaz.
Unutmayalım,
bir döneme damgasını vuran Yeşilçam klasiklerinde, her biri “en az 100
filmde boy göstermiş” olan bu “kötü adamlar” vardır. Ve o filmlerdir
Yeşilçam nostaljisini bugünlere taşıyan…
Çoğumuz farkında değiliz ama onlar aslında Yeşilçam’ın gerçek “ev sahipleri”…
*Hüseyin Zan’ın Anısına… ->.(kaynak: http://wwwakildefterim.blogspot.com.tr/2011/05/huseyin-zann-ansna.html
*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder